Zina veya Hayata Kast Sonucu Boşanma Halinde Katılma Alacağı

   Zina veya Hayata Kast Sonucu Boşanma Halinde Katılma Alacağı; eşler arasında kanunen geçerli mal rejimi edinilmiş mallara katılma rejimidir. Eşler evlilik öncesi veya sonrasında ayrıca bir mal rejimi sözleşmesi yapmamış iseler, aralarında geçerli olacak mal rejimi edinilmiş mallara katılma rejimi olacaktır. Ancak eşlere bu yasal mal rejimini de noterde düzenleme veya onaylama şeklinde mal rejimi sözleşmesi yaparak belirleme ve kanunda belirtilen sınırlarda içeriğinde değişiklik yapabilme yetkisi verilmiştir.

Edinilmiş Mallara Katılma Rejiminin Tasfiyesi

Mal rejimi, evlilik birliğinin sona ermesiyle doğal olarak sona erer. Ayrıca evlilik birliği devam ederken de mal rejiminin sözleşme veya mahkeme kararıyla değiştirilmesi ya da ayrılık kararı ile mal rejimi sona erebilir. Boşanma veya evliliğin iptali gibi evliliğin sona ermesiyle mal rejiminin sona ermesi durumunda, mal rejimi dava tarihinden itibaren sona ermiş sayılır.

Edinilmiş mallara katılma rejiminin tasfiyesi ile ilgili olarak taraflar başlıca iki talepte bulunabilir bunlar; katılma alacağı ve değer artışıdır.

  1. a) Katılma Alacağı Davası:

Eşlerden her birinin mal rejimi süresince edindiği malların, ekleme ve denkleştirmeler yapıldıktan sonra elde edilen toplam değerinden bu mallara ait borçlar çıkarıldıktan sonra kalan miktarın yarısı diğer eş tarafından talep edilebilir. Katılma alacağı, eşlere ayni bir alacak hakkı sağlamadığından malların ayni olarak paylaşılması söz konusu değildir.

Katılma alacağı, mirasçılara geçebilir ve alacağın temliki yoluyla 3. Kişilere devri de mümkündür. Fakat evlilik sona ermeden önce mevcut bir hak söz konusu olmadığından hacze konu olamaz, iflas masasına giremez ve devredilemez. Mal rejimi sona erdikten sonra borçlu eşin alacaklısı, katılma alacağının haczini talep edebilir. Artık değerin hesaplanması için öncelikle eşler kişisel ait mallarını geri alır. Eşlerden birinin mal rejiminin sona ermesinden önceki bir yıl içinde diğer eşin rızası olmadan, olağan hediyeler dışında yaptığı karşılıksız kazandırmalar ile herhangi bir süreye tabi olmadan diğer eşin katılma payının azaltılması amacıyla yapılan devirler de edinilmiş mallara eklenir. Katılma payının azaltılması amacıyla yapılmış olmasının ispatlanması şartıyla mal rejimi süresince yapılan devirler, edinilmiş mallara değer olarak eklenir.Katılma alacağının azaltılması kastıyla 3. şahıslara devir yapılması durumunda 3. şahsın iyi niyetli olup olmamasına bakılmaksızın, malvarlığını azaltma kastıyla yapıldığının ispatlanması edinilmiş mallara değer olarak eklenmesi için yeterlidir. Eklenecek değerlerle ilgili uyuşmazlıklarda, davanın 3. şahsa ihbar edilmelidir. 3. Şahıs malı devretmiş olsa bile malın değeriyle sınırlı olmak üzere sorumluğu devam eder.

Edinilmiş mallara değer kaydedilirken, malların tasfiye zamanındaki değeri esas alınır. Katılma alacağı davası, mal rejiminin sona ermesi ve katılma alacağının öğrenilmesinden itibaren 1 yıl içinde ve her durumda mal rejiminin sona ermesinden itibaren 10 yıl içinde zamanaşımına uğrar.

Katılma alacağı davası, boşanma davasından bağımsız olarak görülür. Boşanma davası ile birlikte açılmış ise tefrik edilerek boşanma davasının bekletici sebep yapılması gerekmektedir.

  1. b) Değer Artış Payı Alacağı Davası:

Eşlerden biri, diğer eşin bir malın edinmesine, korumasına, iyileştirmesine hiç veya uygun bir karşılık almaksızın katkıda bulunursa, bu malda meydana gelen değer artışı için katkısı oranında alacak hakkına sahiptir. Bir malın edinilmesi, korunması veya iyileştirilmesine uygun bir karşılık alarak katkıda bulunan eş değer artış payı talep edemez.

Zina Veya Hayata Kast Sonucu Boşanma Halinde Katılma Alacağı

TMK. m.236/II hükmü ile artık değere katılmada zina veya hayata kast nedeniyle boşanma durumunda hâkime kusurlu eşin artık değerdeki pay oranının hakkaniyete uygun olarak azaltılmasına veya kaldırılmasına karar verebilme yetkisi verilmiştir. Bu durumlarda hâkim, kusurlu eşin artık değerdeki pay oranının hakkaniyete uygun olarak azaltılmasına veya kaldırılmasına karar verebilir.

Zina Türk Hukuk Lugatında, “Evli bir şahsın, eşinden başkasıyla cinsî münasebetlerde bu-lunmasıdır.” şeklinde tanımlanmıştır. Zina evrensel bir boşanma nedenidir. Zina, evlilik birliğine karşı yapılmış en büyük hakaret ve sadakatsizlik olup hemen her devrin hukukunda bir boşanma nedeni olarak kabul edilmiş, Katolik Kilisesi Hukukunda sonsuz evlilik bağı gevşetilerek “ebedî ayrılık” nedeni sayılmıştır. Kur´an´a göre ise zina, insanlığı toplum ve birey olarak yozlaştıran bir illettir. Had, Allah hakkı olarak yerine getirilmesi gerekli bulunan sınırlı ve belli bir ceza olup zina haddi gerektiren suçlardandır”. Kur´an´da zina, kadın ve erkek açısından gündeme getirilerek açık bir kötülük olarak belirtilmektedir.

Medenî Hukukumuzda zina , eşi dışında karşı cinsten birisi ile istenerek gerçekleştirilen cinsel ilişki olduğu halde İslâm Hukuku’nda zina, evlilik dışı ilişki olup evlinin, evlilik dışı ilişkisi değildir .

Kanun koyucu, bu suretle eşini aldatan veya onun hayatına kast eden eşin birde ondan katılma alacağı alarak yararlanmasını toplum vicdanını rahatsız edecek bir olgu kabul etmiş, zina eden eşi cezalandırmak istemiştir.

Hâkimin kusurlu eşin artık değerdeki pay oranının hakkaniyete uygun olarak azaltılmasına veya kaldırılmasına karar verebilmesi için eşler boşanmış olmalıdır. Ancak eşler zina veya hayata kast boşanma nedenine dayalı olarak boşanmış olmalıdırlar. Eşine pek kötü davranan, ona ağır derecede onur kinci bir davranışta bulunan, küçük düşürücü bir suç işleyen, haysiyetsiz bir yaşam süren, terk eden, evlilik birliğini temelinden sarsan eş ise katılma alacağını alacaktır.

Zina ve hayata kast nedeniyle artık değere katılma alacağının azaltılması veya kaldırılması hususunda kanunun mevcut düzenlemesinde birçok boşluk olup uygulama da ciddi sıkıntılara yol açmaktadır. Bunlar;

  1. a)Katılma alacağı borçlusu eşin de zina etmesi veya diğer eşin hayatına kast etmesi nedeniyle eşit kusurlu olarak boşanmaya karar verilmesi halinde ne olacağı konusunda bir hüküm bulunmadığı gibi, boşanma dışında bir nedenle mal rejiminin sona ermesi halinde durumun ne olacağı konusunda da düzenlemede bir açıklık bulunmamaktadır. Bu konularda amacına uygun, hakkaniyete dayalı düzenlemeler yapılması uygun olacaktır.
  2. b)“Boşanan eşler, bu sıfatla birbirlerinin yasal mirasçısı olamazlar ve boşanmadan önce yapılmış olan ölüme bağlı tasarruflarla kendilerine sağlanan hakları, aksi tasarruftan anlaşılmadıkça, kaybederler. Boşanma davası devam ederken, ölen davacının mirasçılarından birisinin davaya devam etmesi ve davalının kusurunun ispatlanması hâlinde de yukarıdaki fıkra hükmü uygulanır.” Görüldüğü üzere mirasçılara boşanma davasını sürdürebilme hakkı tanınmıştır. Maddenin ikinci fıkrasında, boşanma davası devam ederken, davacı eşin ölümü durumunda davalının buna rağmen mirasçı olabilmesi belli koşullar altında engellenmektedir. Bu nedenle davalı eş ölmüşse boşanma davasının davalının mirasçılarına karşı sürdürülmesi olanaksızdır. Mirasçıların davayı sürdürmesi ile sağ eş sadece mirasçılık sıfatını kay-beder.Katılma alacağı kişisel bir hak olduğu halde miras hakkı ayni bir haktır. Ölüm halinde sağ eş terekeye giren mallar üzerinde yasal mirasçı olur. Miras hakkı ölene mirasçı olmasındandır. Oysa katılma alacağı ölenin edindiği mala yaptığı katkının karşılığıdır. Mirasçılık sıfatını kaybeden eş katkı alacağını hakkını da kaybetmez. Davacı zina veya hayata kast nedeniyle boşanma davası açmış, ancak davanın devamı sırasında ölmüş ise, ölen davacılarının mirasçılarına veya mirasçılarından birine davaya devam etmesi ve davalının kusurunun ispatlanması halinde kusurlu bulunan eş diğer eşe mirasçı olamayacağı gibi, boşanmadan önce yapılmış olan ölüme bağlı tasarruflarla kendisine sağlanan hakları da aksi tasarruftan anlaşılmadıkça kaybedeceklerdir.Bu durumda katılma alacağı konusunda kanunda açık bir hüküm yoksa da Türk Medeni Kanununun 181/2’nci maddesi hükmü katılma alacağı konusunda da kıyasen uygulanabilecek şekilde düzenleme yapılması yerinde olacaktır. Ancak bu halde Aile Mahkemesi hâkimi evlilik birliği ölümle sona erdiğinden, boşanma hükmü veremeyecek, evlilik birliği ölümle sona erdiğinden boşanma konusunda karar verilmesine yer olmadığına şeklinde hüküm tesis edebilecek, sadece ve sadece miras hukuku açısından davalı eşin tamamen veya daha fazla kusurlu olduğunu veya olayımızla ilgili davalı eşin zina veya hayata kast eyleminde bulunduğunu tespitle yetinecektir. Eğer davacı eşin ölümü Aile Mahkemesi hâkimi karar verdikten sonra hüküm tebliğe çıkarılmadan ölmüş ise, yine davacının mirasçıları veya mirasçılarından biri kararı tebliğe çıkararak,TMK’nın 181/1-2’nci ve 236/2’nci maddelerinin uygulanması yönünden hükmü temyiz edebileceklerdir. Eşin zina veya hayata kast eylemi daha önce bir ilama bağlanmış ve bu ilam kesinleşmişse, bu ilam boşanma davasında kesin delil olarak da nazara alınabilecektir. İşte Aile Mahkemesi hâkimi katılma alacaklısı eşin zina veya hayata kast eylemini kanıtlayan boşanma ilamını belirlediğinde, alacağın azaltılmasına veya kaldırılmasına karar verebilecektir. Yukarıda da açıklandığı gibi bu konuda yasa koyucu tarafından TMK’nın 181/2’nci maddesine paralel yeniden düzenleme yapılması hakkaniyete uygun olacaktır. Yoksa yasa bu haliyle katılma alacağının azaltılması veya kaldırılmasını mal rejiminin ancak zina veya hayata kast nedeniyle, boşanma haliyle sınırladığından, bu kural genişletilemeyecek diğer boşanma nedenlerinde uygulama yeri bulunmayacaktır.Türk Medenî Kanununun 181’ inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “davacının” “davalının sözcükleri “İtiraz konusu kuralla devam eden boşanma davası sırasında ölen davacının mirasçılarına davaya devam edebilme hakkı tanınmasına rağmen, bu hak, davalının ölmesi halinde davalının mirasçılarına tanınmamıştır. Madde gerekçesinde özellikle zina, hayata kast, pek kötü davranış, haysiyetsiz hayat sürme gibi sebeplerle açılan boşanma davalarında, davacının ölümü halinde doğabileceği belirtilen haksız ve adaletsiz sonuçların, bu eylemlere maruz kalan davalının ölümü halinde de ortaya çıkabileceği kuşkusuzdur. Davacı eşin zina, hayata kast, pek kötü davranış, haysiyetsiz hayat sürme gibi fiillerde bulunması karşısında davalı eşin de ayrı bir boşanma davası ya da karşılık dava açabileceğinde tereddüt bulunmamakla birlikte,Yasa’nın davacının mirasçılarına tanıdığı bu haktan davalının mirasçılarının da yararlanabilmeleri için davalıdan boşanma davası açması beklenemez. Hukuk davalarında, “taraf” olma itibariyle davacı ya da davalının hukuki durumları aynıdır. İtiraz konusu düzenleme ile hukuki konumları aynı olan davacı ile davalının mirasçıları arasında farklı kurallar getirilerek bir taraf lehine ayrıcalık tanınmaktadır… “Adil yargılanma hakkı”nın ulusal üstü düzeyde genel kabul görmüş ölçütleri arasında önemli bir yer tutan “silahların eşitliği” ilkesi, davanın tarafları arasında yargılama sırasında usul hükümleri yönünden eşit konumda bulunma, taraflardan birine dezavantaj diğerine avantaj sağlayacak kurallara yer vermeme esasını içermekte, diğer bir deyişle davanın tarafları arasında hakkaniyete uygun bir dengenin varlığını gerekli kılmaktadır.” gerekçesi ile Anayasa Mahkemesinin 21.01.2010 E.2008/102, K.2010/14 sayılı kararı ile iptal edilmiş ve iptal hükmünün kararın Resmi Gazetede yayınlanması tarihinden başlayarak altı ay sonra yürürlüğe girmesi hükme bağlanmıştır. Karar 28.10.2010 tarih 27743 numaralı Resmi Gazetede düzeltilerek yayınlanmıştır. Buna göre iptal karan 28.04.2011 tarihin, de yürürlüğe girdiğinden, yasanın yeniden yukarda açıklanan gerekçelere, eşitlik ilkesine uygun düzenlenmesi yerinde olacaktır. Yine, davacı mirasçı veya mirasçıların tanınacak bu haklan eşitlik ilkesine dayalı olarak davalı ve davalı mirasçılarına da tanınması yerinde olacaktır.2010 tarih 27743 numaralı Resmi Gazetede düzeltilerek yayınlanmıştır. Buna göre iptal karan 28.04.2011 tarihin, de yürürlüğe girdiğinden, yasanın yeniden yukarda açıklanan gerekçelere,eşitlik ilkesine uygun düzenlenmesi yerinde olacaktır. Yine, davacı mirasçı veya mirasçıların tanınacak bu haklan eşitlik ilkesine dayalı olarak davalı ve davalı mirasçılarına da tanınması yerinde olacaktır.2010 tarih 27743 numaralı Resmi Gazetede düzeltilerek yayınlanmıştır. Buna göre iptal karan 28.04.2011 tarihin, de yürürlüğe girdiğinden, yasanın yeniden yukarda açıklanan gerekçelere, eşitlik ilkesine uygun düzenlenmesi yerinde olacaktır. Yine, davacı mirasçı veya mirasçıların tanınacak bu haklan eşitlik ilkesine dayalı olarak davalı ve davalı mirasçılarına da tanınması yerinde olacaktır.Buna göre iptal karan 28.04.2011 tarihin, de yürürlüğe girdiğinden, yasanın yeniden yukarda açıklanan gerekçelere, eşitlik ilkesine uygun düzenlenmesi yerinde olacaktır. Yine, davacı mirasçı veya mirasçıların tanınacak bu haklan eşitlik ilkesine dayalı olarak davalı ve davalı mirasçılarına da tanınması yerinde olacaktır.Buna göre iptal karan 28.04.2011 tarihin, de yürürlüğe girdiğinden, yasanın yeniden yukarda açıklanan gerekçelere, eşitlik ilkesine uygun düzenlenmesi yerinde olacaktır. Yine, davacı mirasçı veya mirasçıların tanınacak bu haklan eşitlik ilkesine dayalı olarak davalı ve davalı mirasçılarına da tanınması yerinde olacaktır.
  3. c)Eşler arasında boşanma davası açılmamışsa ya da açma fırsatı doğmadan dava hakkına sahip olan eş ölmüşse ölenin mirasçıları katkı alacağı davasında zina ve hayata kast eylemine dayanarak davanın bu nedenle reddini isteyebilecekler midir? Mirasçılara bu iddialarını kanıtlama olanağı verilecek midir? Mevcut kanuni düzenlemede bu olanaklı değildir.58 Doktrinde farklı görüşler olup alınmış bir boşanma kararı olmadan katılma alacağının azaltılması ya da reddinin mevcut kanuni düzenlemede ki boşluk sebebiyle olanaklı değildir. Bu konuda amacına uygun, hakkaniyete dayalı düzenlemeler yapılması uygun olacaktır.

Av. Şükran Çiftel

tr_TRTurkish