- AŞI VE KAMU SAĞLIĞINA ETKİLERİ makalesi Küresel Hukuk Dergisi´nde yayınlanmıştır.
Bu makale sadece bilgi amaçlı olarak hazırlanmıştır. Bireysel bir tıbbi tavsiye olarak görülmemelidir.*
Toplum genelinde bir hastalığın; içinde bulunulan mevsim ya da normal dönemde beklenilenden sayıca fazla kişide tespit edilmesi durumu “ SALGIN” olarak nitelendirilmektedir. Covid-19 salgını 2019 Aralık ayından beri birçok ülkeyi etkisi altına alan, tarihte görülmüş büyük salgınlardan birisidir.
Salgın hastalıklar tarih boyunca toplumları çeşitli düzeylerde tehdit etmiştir. İnsanoğlu, farklı dönemlerde birçok salgın hastalıklar ile mücadele etmek zorunda kalmıştır. Bilim insanları; bu hastalıklar sebebiyle gerçekleşen ölüm sayılarını en aza indirerek bulaşıcılığını yok etmek amacıyla kapsamlı bir şekilde ilaç ve aşı üretimi çalışmalarını yürütmüşlerdir.
Dünya Üzerinde Vuku Bulmuş Salgın Hastalıklar Ve Tarihsel Gelişimi;
Yüzyıllardır; çeşitli dönemlerde, insanlık salgın hastalıklarla mücadele etmek durumunda kalmıştır. 21. yüzyılda tüm dünyayı etkisi altına alan koronavirüs salgını ile mücadele sürerken bilim insanları tarafından birçok ülkede ilaç ve aşı çalışmaları devam etmektedir. Peki, insanlık tarihi bugüne kadar hangi salgın hastalıklarla mücadele etmiştir? İnsanlık tarihini şekillendiren en ölümcül salgın hastalıkları toplarsak;
Antoninus (Galen) Salgını
MS 165-180 döneminde Roma İmparatorluğu’nda yaşanmış salgın bir hastalık olan Antoninus vebası günde iki bin kişinin ölümüne neden olmuş ve bilinen ilk büyük veba salgınlarından biridir.
Jüstinyen Vebası
541 yılında Avrupa’da başlayan salgın önce Mısır’a oradan Filistin’e, Suriye’ye, oradan da Anadolu’ya ulaştı ve binlerce kişinin ölümüne sebep olmuştur.
Kara Veba
1346 – 1353 yılları arasında meydana gelen Kara Veba salgınında 75 ila 200 milyon arasında insanın öldüğü düşünülmektedir. Tam sayıları bilmek mümkün olmasa da özellikle Avrupa nüfusunun bu yıllarda yüzde 30 ila yüzde 60 oranında azaldığı belirtiliyor.
Cocoliztli Salgınları
16, Yüzyılda ‘Yeni İspanya’ adı verilen bugünkü adıyla Meksika olan bölgede görülen birkaç farklı hastalığın aynı dönemde oluşmasıyla yaşanmış salgın felaketi ‘cocoliztli salgınları’ olarak anılıyor. 1520 – 1576 yılları arasında toplamda 15 milyona yakın insanı öldürdüğü düşünülüyor.
Yedi Farklı Kolera Salgını
Uygarlık tarihimizde yedi büyük kolera salgını yaşandı ancak bunlardan en ölümcül olanı üçüncüsü olan ve 1852 – 1860 tarihleri arasında ortaya çıkanıydı.
Üçüncü Veba Salgını
1855 – 1859 yılları arasında başlayarak dünyaya yayılan ve sadece Çin’de ve Hindistan’da bile 12 milyon insanın ölümüne neden olan bu salgına Jüstinyen Vebası ve Avrupa’nın Kara Vebası ardından ‘Üçüncü Veba’ denildi.
Birinci Dünya Savaşı Sırasındaki Tifüs Salgını
1914 – 1918 yılları arasında Tifüs bakterisini taşıyan bitlerin neden olduğu düşünülen salgın sonucunda Avrupa ve Asya’da 25 milyon kişi hastalandı ve özellikle Sovyetler Birliği ülkelerinde 3 milyona yakın insan hayatını kaybetti.
1918 İspanyol Gribi Salgını
Birinci Dünya Savaşı’nı takip eden yıllarda 500 milyon insana bulaşan H1N1 influenza virüsü neden olduğu yüksek ateş ile dünya genelinde 50 ila 100 milyon arasında insanın ölümüne neden oldu.
1957 Asya Gribi Salgını
Çin’de başlayan Influenza-A virüsünün ördeklerde mutasyona uğrayarak insana geçen bir hastalık olduğu düşünülüyor. Asya Gribi olarak adlandırılan hastalık 4 milyona yakın insanın ölümüne sebep oldu. Bulunan bir aşı ile salgının önüne geçildi ve bir yıl içerisinde 40 milyon kişi aşılandı. Asya Gribi kitlesel aşılanmanın önemini ve etkisini gösteren en önemli örneklerden biri haline geldi.
HIV (AIDS) Virüsü
20.yüzyılın ortalarında maymunlardan insana geçtiği anlaşılan HIV virüsünün saptanabilen ilk örneği 1959’da Kongo’da görüldü. Teşhisi ve adı ancak 1980’lerde konuldu. Son 30 yılda 36 milyon insanın hayatına mal olan virüsü kesin tedavi edebilecek bir çözüm hala bulunmuyor.
Geçmişten Günümüze Bu Salgınlar İle Nasıl Mücadele Edildi?
Yukarıda da izah edildiği üzere tarih boyunca tüm dünyayı etkileyen, hatta milyonlarca insanın hayatını kaybetmesine sebep olan pek çok salgın hastalığın yaşandığı görülüyor. Bu salgınların çoğu aşı sayesinde kontrol altına alınmış hatta bitirilmesine etken olmuştur. Aşıların ortaya çıkardığı çözümler itibarı ile faydaları ve zararları modern çalışmalar ışığında net olarak bilinmektedir ve tecrübe edilmiştir. Aşılar, modern bilimin en büyük zaferlerinden birisidir.
Aşı; hastalıklardan korunmak için başvurulan güvenli ve etkili yöntemlerin başında geliyor. Sağlık Bakanlığı’nın resmî web sitesinde yapılan tanıma göre aşı; virüs, bakteri vb. mikropların hastalık yapma karakterlerinden arındırılarak ya da bazı toksinlerin etkilerinin ortadan kaldırılarak geliştirilen bir biyolojik maddedir. Aşılama yöntemi sayesinde kişinin vücudu, söz konusu hastalığa yakalanmadan mikrobu tanıyor ve mikroba karşı antikor üreterek bir savunma mekanizması geliştirip mikropla savaşmayı öğreniyor. Böylelikle kişinin bağışıklık sistemi güçlendirilmiş oluyor.
Türkiye’de Salgın Hastalıkların Durumu
Sağlık Bakanlığı’nın yayınladığı Sağlık İstatistikleri Yıllıklarında aşı ile önlenebilir hastalıklara ilişkin vaka sayıları ve hastalık istatistiklerine ulaşmak mümkün. Türkiye’de 2002-2018 döneminde aşı ile önlenebilir hastalıkların görülme sıklığına bakıldığında, AIDS hariç diğer hastalıkların ortalamasında genel bir düşüş eğilimi görülmektedir.
Tüm temel aşıları olmuş çocukların oranının son 10 yılda %77’den %67’ye gerilediği görülmektedir. Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü 1993’ten beri her beş senede bir Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması isminde bir çalışma yayınlamaktadır. Araştırmanın verilerine göre, 2018’de Türkiye’deki 12-23 ya da 15-26 aylık çocukların yalnızca %67’si yaşına uygun tüm temel aşıları oldu. Bu oran 2008 yılında %77 iken 2013’de %74 olarak tespit edilmiştir.
Aşı Nedir, Aşı ile Salgın Önlenebilir mi?
Virüsler, canlılar üzerinde hastalık yapma yeteneğine sahiptir. Aşılar ise; virüs, bakteri vb. mikropların hastalık yapma karakterlerinden arındırılarak ya da bazı mikropların salgıladığı zehirlerin etkilerinin ortadan kaldırarak geliştirilen biyolojik maddelerdir. Aşı, insanları hastalıklardan ve hastalığın getirdiği kötü sonuçlardan koruyabilmek için bazen risk altındaki sağlam kişilere bazense hastalık bulaşan kişilere uygulanmaktadır.
Dünya Genelinde Aşı;
Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) verilerine göre; 2018 yılında dünyadaki çocuk nüfusunun %86’sı yani yaklaşık 116 milyon çocuk difteri, tetanoz ve boğmaca (DTP3) aşısı oldu. 2018’de DTP3 aşısına ulaşamayan ya da bu aşıyı yeterli düzeyde olamayan çocukların sayısı ise 19,4 milyon. Bu çocukların yaklaşık yarısı Afrika kıtasında yaşarken, dörtte biri de Afganistan, Pakistan ve Nijerya’da bulunuyor. Bununla birlikte DSÖ’nün belirttiği üzere, son yıllarda birçok ülkede aşılanma oranları düştüğü gözlenmektedir. Sağlık alanına yapılan yetersiz yatırımlar, savaşlar ve çatışma ortamları bu düşüşe neden olmakla birlikte, aşı karşıtı kampanyalar sonucunda aşı tereddütü ve aşı reddinin artması da ana etkenler arasında gösteriliyor. Bunun yanı sıra yine DSÖ tarafından yapılan bir açıklamaya göre, aşılanma oranlarının düşmesine paralel olarak 2019’un ilk üç ayında, bir önceki yılın aynı dönemine göre dünyada kızamık vakası %300 oranında arttı.
Dünya Genelinde Süregelmiş Hastalıklar Ve Aşıları;
Aşı çalışmalarının başlangıç tarihini kesin olarak tespit etmek zordur. Araştırmacıların çeşitli kaynaklara dayandırarak ulaştıkları sonuçlara göre bazı aşıların geliştirilme süreleri aşağıda oluşturduğumuz tabloda belirtilmiştir.
Tabloda yer alan listeye göre bir hastalığa karşı ortalama aşı geliştirme süresi 29,5 yıl olarak karşımıza çıkmaktadır. Fakat bu ortalama süre yanıltıcı bir süredir. Virüslere karşı yapılan aşı çalışmaları başladığında, virüsler hakkındaki anlayışımız, teknolojimiz ve bilgimiz bugün ile kıyaslanamayacak kadar azdı.
Dünya Genelinde Aşıya Karşı Bakış Açışı;
Dünya genelinde aşıya yönelik karşıtlık devam etmektedir. Aşı konusunda son dönemde kaleme alınan birçok makalede, Amerika ve Avrupa başta olmak üzere dünyanın birçok yerinde aşı karşıtlığından bahsedilmektedir. Aşının reddedilmesi; aşı ile tedavi yöntemine ve aşı bileşenlerine duyulan şüpheden kaynaklanabildiği gibi aşı ile önlenebilir hastalıkların hafife alınması gibi düşünceler nedeniyle de ortaya çıkabiliyor.
Örneğin; aşı karşıtlarının sıraladığı nedenlerin başında, bulaşıcı hastalıkların çoğunun ölümcül sonuç doğurmadığı iddiası geliyor. Birçok aşı karşıtı insan, aşıyla önlenebilir hastalıkları yaşamın doğal bir parçası olarak görüyor. Ancak uzmanlar, artan aşılama yöntemleri sayesinde hastalıkların görülme ve hastalık sebebiyle ölüm oranlarının toplumda unutulduğunu savunmaktadırlar.
Aşı karşıtlarının dile getirdiği bir diğer neden, aşıların faydalı olmadığına ilişkindir. Uzmanlar, aşılanma yöntemi benimsendiğinde aşı ile önlenebilir hastalıklarda görülen ciddi düşüş sebebiyle toplumların hastalıklara karşı korunmasında aşının çok büyük bir önem arz ettiğini belirtmektedir.
Aşılara ilişkin bir başka neden ise aşı üretim şirketleri ile ilgilidir. Birçok aşı karşıtları, söz konusu ilaç şirketlerinin maddi kazanç odaklı çalıştığını ve aşıların gerekli ve güvenli olduğu algısını yarattığını düşünüyor. Bu konuda Türk Tabipler Birliği (TTB) başta olmak üzere birçok sağlık uzmanı ise insanlığın müşterek değeri olarak kabul edilen aşının bu ve benzeri düşünceler nedeniyle kullanımının bırakılmaması gerektiğini belirtmektedir.
Türkiye’de Aşı;
Türkiye’de, Sağlık Bakanlığı tarafından oluşturulan ve uygulanan çocukluk dönemine ilişkin aşı takvimi mevcuttur.
Bu takvimde çocukların olması gereken aşılar ve uygun uygulama zamanları yer alıyor. Bu takvimde yer alan aşılar, Sağlık Bakanlığı’na bağlı aile sağlığı merkezlerinde ya da hastanelerde ücretsiz olarak yapılabilmektedir. Bununla birlikte, Türkiye’de aşıya dair yasal bir düzenleme mevcut değil. Yani aşılama, zorunlu bir uygulama değildir.
Aşı karşıtlığının yükselmesi salgın hastalıkların yaygınlaşmasına neden olmakta, çok daha fazla insanın ölümüne yol açmaktadır. Türkiye’de de aşı tartışması bir süredir gündemde yer almaktadır. Buna karşın uzmanların da aşıların uygulanması konusunda verdiği mücadele devam etmektedir.
Salgınlar Kapsamında İnsan Bedenine Müdahale, Vücut Bütünlüğüne Dokunulmazlık Durumu;
Salgınlara karşı üretilen aşı ve tedavi planlamasına karşı bu planlamalara uymanın ve aşı yaptırmanın zorunlu olup olmadığı konusunda ihtilaflar mevcuttur. Kamuoyuna yansıyan bir takım kararlar da mevcuttur. Bunlardan birkaçını belirtmekte fayda görüyoruz;
• AYM Genel Kurulu, 11 Kasım 2015 tarihli kararında, yasallık unsuru bulunmadan ebeveynin rızası olmaksızın sağlık tedbiri yolu ile çocuğa zorunlu aşı yapılmasının Anayasa’ya aykırı olduğuna vurgu yapmıştı. İhlal kararı verilmiş ve bu konuda yasal düzenleme yapılması gereğine işaret edilmişti. AYM’nin kararının yayımlanmasına rağmen aradan geçen süreçte yeni bir aşı düzenlemesi yapılmadığını belirtelim.
• Yargıtay 19. Ceza Dairesi, Mersin’de çocuklarına zorunlu aşı yapılmasına rıza göstermeyen ailenin itirazı üzerine karar aldı. Hukuk savaşına giren ailenin Adalet Bakanlığı’na “kanun yararına bozma” başvurusu üzerine dosya Yargıtay’a taşındı. Yargıtay, aşının Sağlık Bakanlığı’nca belirlenen “genişletilmiş bağışıklık programı” uyarınca yapılması zorunlu aşılardan olduğuna dikkat çekerek, “çocuğun üstün yararı” olduğu için anne-baba rızası aranmayacağını kayda geçirdi. Yargıtay 5 Kasım 2015 tarihinde oybirliğiyle verdiği kararında, “Ana ve babanın aşı uygulamasına rıza göstermemeleri halinde, çocuğun üstün yararına açıkça aykırı olan bu durumda ana-babanın rızası aranmaz” dedi.
Birçok hukukçuya göre Umumi Hıfzıssıhha Kanunu uyarınca zorunlu aşı uygulaması getirilmesinin mümkün olduğu belirtilmektedir. Prof. Dr. Ersan Şen’in konu ile ilgili değerlendirmesi şöyle: “Anayasa’nın ilgili hükümleri ile Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’ndaki düzenlemeler doğrultusunda, olası bir zorunlu aşı uygulamasının getirilmesi halinde, Anayasa’ya aykırılığın oluşmayacağı ileri sürülebilir. Bu müdahalenin kanunilik şartını karşılaması zorunludur, ancak bu kanunların şeklen var olması yeterli değildir. Kanunla sınırlama ölçütü; sınırlamanın erişilebilirliğini, öngörülebilirliğini ve kesinliğini ifade etmektedir. Yeni düzenleme getirildiği takdirde; vatandaşlar, uygulanacak olan hukuk kurallarının varlığı ile içeriği hakkında yeterli bilgiye sahip olacaktır. Bu sebeple, zorunlu aşı uygulaması için kanuni düzenleme yapılmasının yerinde olacağı kanaatindeyiz.”
Aşı Olanın ve Olmayanın Toplum Sağlığı Açısından Sorumluluğu;
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca tarafından yapılan açıklamada, ilk etapta aşı yaptırılmasının zorunlu olmayacağı fakat aşı yaptıran kişinin HES koduna bu durumun işleneceği aynı zamanda e-Nabız sisteminde de görüleceği ifade edilmiştir. Bununla beraber birçok kurum ve kuruluş da aşı yapılmasını önemseyeceğini açıklamıştır.
İşverenler, kendi bünyesinde çalışanların aşı yaptırmaması durumunda bir yaptırım uygulayıp uygulamayacağı konusunda açıklık beklemektedir. 4857 sayılı İş Kanunu 25. maddesinin 1. fıkrasında sağlık sebepleri ile işverenin haklı fesih nedenleri sayılmıştır.
Buna göre; işçinin tutulduğu hastalığın tedavi edilemeyecek nitelikte olması ve işyerinde çalışmasında sakınca bulunmasının sağlık kurulunca saptanması durumunda işveren sözleşmeyi haklı olarak feshedebilecektir. Bu kapsamda, Covid-19 olan işçinin hastalığının tedavi edilemeyecek durumda olması ve işyerinde çalışmasında sakınca bulunması durumunda işverene haklı fesih imkânı verecektir. İşçi, tedavi olmayı kabul etmeyip, karantinaya uymaz ve aşı olmazsa, işyerinde çalışmasında bulaş tehlikesi sebebiyle sakıncalı bir hal oluşturacaktır. İşverenlerin bu sebep ile haklı fesih imkânını kullanabilmesi için bu konuda sağlık kurulu raporu aranacak şartlar arasındadır.
Aşı ile alakalı İstanbul Tabipler Odası’nın yaptığı açıklama şu şekildedir; “Bulaşıcı hastalıklarla mücadelede, en etkili koruma yöntemi aşılamadır. Aşılama öncesi dönemde, ortalama yaşam süresi kısaydı. Dünya Sağlık Örgütü’nün raporlarında ifade edildiği gibi; 1974 yılında başlatılan Genişletilmiş Bağışıklama Programı ile difteri, boğmaca, tetanoz, kızamık, çocuk felci ve tüberküloz aşılarının yaygın uygulanması sonucu milyonlarca ölüm önlenmiş, çiçek hastalığı gibi ağır seyirli bir hastalık ortadan kaldırılmış ve çocuk felci gibi bulaşma riski yüksek olan bir hastalık dünyanın kısıtlı bölgelerine sınırlanmış hale gelmiştir.
Aşılama, diğer ifadesiyle bağışıklama hizmetleri, bulaşıcı hastalıkların denetim altına alınmasını, yok edilmesini (eradikasyonunu) sağlayan, böylece dünya genelinde yılda 2-3 milyon ölümü önleyen, en etkili halk sağlığı girişimidir. Yaygın bir aşılama programı ile herkese erişmek olasıdır. Aşılama ile yaşam biçimi değişikliğine gerek duyulmadan bulaşıcı hastalıklara karşı etkili bir koruma sağlanabilir. Bağışıklama hizmetlerinde hedef gruplar net bir şekilde tanımlanmıştır.
Aşılama oranlarının yüzde 95’in üzerinde olması sonucu, o hastalık etkeninin bulaşma riski belirgin olarak düşer. Aşılanan kişiler doğrudan hastalıktan korunurken, aşılanamayan yani hastalığa karşı duyarlı durumdaki kişiler, hastalık etkeni ile karşılaşma oranları düşeceği için dolaylı olarak korunurlar. Bunun tersine aşılama oranları yüzde 95’in altına inerse, duyarlı insan sayısı artar, etkenle karşılaşma olasılığı yükselir ve daha önce az görülen ya da hiç görülmeyen hastalıklar salgınlar yapmaya başlar. Bunun bir örneği 2005 yılında Avrupa’da görülen kızamık salgınıdır. Ülkemizde 2008-2011 yılları arasında bildirilen kızamık vakası yokken, 2013 yılında 7.500 kızamık vakası bildirilmiş, bu sayı giderek artış göstermiştir…”
Tabipler Odası´nın yaptığı açıklamayı destekler nitelikte bir açıklama ise Klinik Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Dr. Mustafa Torun’dan geldi. Mustafa Torun, toplumun yüzde 60-70’ine aşı yapılmadan salgında kırılma olmayacağını beyan etmiştir. Diğer yandan Prof. Dr. Mehmet Ceyhan ise; “Türkiye’de aşı zorunlu değil. Ancak halkta aşıya karşı bir güven vardı. Ama son yıllarda aşı karşıtı konuşan kişiler çıktı ortaya. Konuşanların hiçbiri uzman değil. Neden konuştuklarını biliyoruz. Şöhret olmak için konuşuyorlar. Aykırı bir şey söyleyince toplumda dikkat çekmek istiyorlar. Hiçbir aşı yüzde 100 koruma sağlamaz. Ancak, bütün toplumu aşılarsanız, o zaman yüzde 100 koruma oranına ulaşırsınız” ifadelerini de kullandı.
Aşı karşıtı teorileri nedeniyle her yıl 3 milyon insan hayatını kaybetmektedir. Aşı kusursuz bir yöntem değildir ve nadiren de olsa yan etkileri ortaya çıkabilmektedir. Fakat aşıların riskleri, korudukları hastalıkların riskinden kat kat düşüktür. Aşılanma konusunda yapılan sayısız risk/zarar analizlerinde, aşı olmanın faydalarının, aşılardan uzak durmaya neden olan potansiyel yan etkilerin olası zararlarına kıyasla çok ama çok daha üstün olduğunu ortaya çıkarmıştır. Aşı olmama nedeniyle yakalanılması mümkün hastalıkların ölümcüllük oranı, aşıların aşırı küçük bir olasılıkla, nadiren olan yan etkilerinin potansiyel sonuçları yanında çok daha tehlikelidir. Yani aşı olmayıp da bu hastalıklara yakalanmak, aşılardan doğabilecek nadir yan etkilerden daha tehlikeli bir durum ortaya çıkarmaktadır.
Bu açıklamalardan yola çıkarak aşı olmamayı tercih edenler evlerinden çıkmamalı ve toplumla hiçbir şekilde fiziksel etkileşime geçmemelidir. Aşı olmamayı tercih ediyorsanız toplum sağlığını dikkate almak zorundasınız ve dış dünyayla tüm ilişkinizi kesmelisiniz. Aşı olmayı tercih etmek hem toplumu korumanızı sağlar, hem de aşısız ve savunmasız olan vücudunuza hastalığın bulaşmasına önemli ölçüde engel olur. Böylece tüm insanlık kazanır.
Aşı olmak sadece bireysel bir korunma sağlamaz; aynı zamanda “sürüyü”, yani toplum sağlığını korumuş olursunuz. Bunun tersi de geçerlidir; çeşitli önyargılar ve hatalı bilgilendirmeler nedeniyle kendilerini aşılamayanlar sadece kendilerini değil, sizleri de bizzat tehdit etmiş olmaktadır. Bu nedenle aşı karşıtlığı gibi bilimsel geçerliliği olmayan akımların önü kesilmeli, paylaşılan hatalı bilgiler önlenmelidir.